UNUTKAN

0

İnsan unutuyor.

Olası bir anda ölebileceğini,

Ölesi bir anda olabileceğini,

Unutuyor insan…

 

I

Unutuyor öldüğünde unutulacağını!

 

II

Hepimiz gişeler önünde,

Veznelerde bir hiçlik – ama pek çoğumuz sanrılarda –

Ödeniyor hayat doğumdan beridir.

Ödeniyor veznelere…

 

III

Ama insan unutuyor,

Doğumdur yanılgı, ölümdür gerçek.

Doğduğunu hatırlayan var mı? Yok!

Var mı? (soruyorum bir daha)

Yok!

Sormuyorum ulan bi daha…

 

IV

Unutuyor işte insan,

Ölünce de unutuluyor…

YILDIZ TOZU

Dünyayı aşkın bir şey…
Bir idea şu baktığım,
Gözlüklü, uykulu, uykusuz, eli yüzü şiş,
Dudaklarında oburluk izleri ya da,
Kan bile olsun fark etmez,
Gördüğüm hep aynı,
Gözümle görmem çünkü…

Şu hissettiğim, duyduğum şey,
Fiziği aşkın bir şey,
Ne zaman ne de mekân sınırlar beni,
Ne de somut, katı bir bağ işte..
Bir bağ: düşünceden, histen, duygudan,
Zihinde, gönülde, kolumda, sırtımda, tüylerimde hatta!

Toprak değil, çamur değil, balçık değil,
Yıldız tozuyuz işte.

Hanidir sönüktük.
Yenice parlıyoruz.

 

FİLAN

Dışarısı yağmurlu.
Dışarısı bir garip.
Dışarısı ıslak işte… Islak filan. Bildiğin ıslak. Sulu.

Gözlerim acıyor benim sadece,
Gözlerim açıyor kendi kapaklarını,
Mahrem yanlışlar var ardında…
Bi garip bakışlar!

Yarı zamanlı gözlerim…
Gözlerim yağmurlu,
Gözlerim bir garip.
Bir ölüm korkusu hep, bir girdapta kayboluş. Sulu…
Aşağı yukarı gidip gelir,
Aşağı yukarı benim boylarımda bir dert.
Sağa sola vurup da geçer,
Sağlı sollu dükkânlar, fener alayları, güvercinli apartman boşlukları filan…
Batan güneş, ilerleyen yağmur, parmaklıklı balkonlar, çocuklar düşmesin diye.
Aşağıdan arkadaş ismi bağırmacalar “evde mi” diye, anası izin verir mi diye…
Parklar, bahçeler, taklalar, leblebi tozları…

Duvarlarım acıyor benim,
Ne de daraldılar…

Ne kadar da çabuk?

GEÇER GEÇER GEÇER

Herkes düşüyorsa, sorun nerede?
Bağıl hızımız sıfır, birbirimize göre.
Sorun bizi çoktan aşmış.
Farz ederim ayağıma diken batmış.
Farz ederim ufak bir baş ağrısı…

Ah şu zalimler, anca kendi başlarını yerler,
Kendi yerlerinden sürülürler,
Kendi sürgünlerinde ölürler…
Farz ederiz hiç yaşanmamış,
Farz ederiz, tarih diye bir ilim yok…

Ya hatıralar hatıralar hatıralar… ∞
E onlar da ölünce geçer.
Dilim dilim dilince geçer.
Önce sola sonra sağa sonra tekrar sola bakar da geçer.
Geçer oğlu geçer.

Geçer ulan!

 

TABAN ARİTMETİĞİ

Kimse yok.
Bazınız acısınız.
Bazılarınız sevinç.
1’ler 0’lar, 1’ler 0’lar, 1’ler, hiç’ler…

Bazınız ölüsünüz,
Bazılarınız diri,
0.5’ler yok,
Ya 1’ler işte, ya o’lar…
Hiç yarı ölü olur mu?

Bazınızı tanırım,
İçinde kuzgun saklıyor,
Bazılarınız mecburiyetten…
Bazılarınız özellikle seviyorsunuz:
1’leri toplansın, 2’ler, o da 4’ler, sonra 8’ler 16’lar
Kahrolası Lidyalılar…

Bazınız insan,
Bazılarınız öyle görünür,
Bazılarınız öyle görünür gibi görünür,
Bazılarınız öyle görünür gibi görünür gibi görünür…
Uzar gider böyle cümleler.

Bazınız okur,
Bazılarınız okumaz.

 

BÖL-PARÇALA-YUT

Üstümüzde sahte bir kanat,

Kol ile birlikte geriyorlar bizi,

Muhafaza değil ki bu,

Mücadele.

.

Hepiniz oradaydınız ruhlar üflendiğinde,

Hepimiz alkışlar tutuyorduk,

Zamanın iyileştirme gücüne.

.

Oysa ölmektir zaman,

Küçük dilimlere böldük diye,

Yutması kolay o kadar…

Kolay sindirmesi, kabul etmesi…

.

Şehirler de bu yüzden sokak sokak,

Sigaralar paket paket bundan,

Kafayı şişe şişe bulmak da…

.

Aşk da bu yüzden gıdım gıdım.

 

 

 

KIŞ KIŞLIĞINDAN

Son yapraklar doldurmuş çukurları.
Son kuşlar dün gitmiş.
Güneşli günün sonuncusu hangisiydi kimbilir.
Vedalaşmak yok günlerin kitabında.

İlk mahsunluğum değil bu kışın,
İlk delilikler geride kaldı.
Ama pek bi renksiz değil miydi söyleyin,
Şu geçtiğimiz sonbahar?

Neyse ki kokular var,
Neyse ki arzular…
Neyse ki hâlâ seviyor kadınlar,
Kış kışlığından vazgeçmiyor.

 

 

Söylenmeyen

Şu boğazımdaki yumru,

Söyleyemediklerimden mi?

Çok söylemekten mi?

Bilemedim.

Cerrah da bilemez ki…

.

Şu kararmış hava,

Şu uçuşan kaçışan kuşlar,

Bilemediğimizden mi?

Hüznün olmadığını aslında…
.

Şu sokaklarda yaşanan

çocukluklarında kalmış bak;

…bir sürü insan, hâlâ bir sürü,

Kendileri bilmez,

Kuşlar bulutlar bilmez,

Cerrah da bilemez.
.

Büyümekle olmuyor,

Büyüyen bilmez.

Halka

Kırılmış,

Çok kırılmış,

Ufalanmış,

Tavafında yine de bir merkezin.

Cansız değil, yansız da değil, ensiz hiç değil.

 

Şu ruhlar işte,

İçinde bir şekilde herkesin,

Hiçbiri bedensiz değil bedensiz de değil bedensiz hiç değil,

Aşk bedelsiz değil.

 

Ama uzay büyük,

Sığmaz hiç bir tahayyülle,

Bir düşüş var ise kalkış da kesin,

Lakin o da sonsuz değil;

Sonsuz değil…

Sonsuz değil.

Sansür

Öldüm… ve dirildim.
Haber vermediler kimseye.
Bana da vermediler hâttâ.

Şu güneş gitti geldi,
Şu kuşlar bir hoş uçtu,
Rüzgâr mı deldi böğrümü?
İçimde isyan mı çıktı?
Bana söylemediler.

Bir yabancı mı var içimde?
Günah tohumu mudur nedir?
Gece çöküyor korkusu;
Oysa kış saatleri de yok artık…

Söylemediler işte.
Bilmiyorum şimdilik.
Hiç haber vermediler.
Bilemediler öldüğümü,
Dirildiğimi bilemediler.